2 Mahmut neden Yeniçeri ocağını kapattı ?

Sabrinnisa

Global Mod
Global Mod
II. Mahmut Neden Yeniçeri Ocağını Kapattı? Tarihin Dönüm Noktasına Yakından Bakış

Selam değerli forumdaşlar!

Bugün sizlerle tarihimizin en kritik kırılma noktalarından birini konuşmak istiyorum: II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kapatması, yani meşhur “Vaka-i Hayriye” (Hayırlı Olay). Hepimiz okul yıllarında bu olayı ezberlemişizdir ama gelin, bugün biraz farklı bakalım. Olayın ardındaki insani yönleri, siyasi dinamikleri ve dönemin toplumsal duygularını anlamaya çalışalım. Hatta erkeklerin olaylara stratejik ve sonuç odaklı yaklaşımını, kadınların ise duygusal bağlar ve topluluk bilinciyle nasıl yorumlayabileceğini de konuşalım. Çünkü tarih sadece savaşlar ve emirlerden ibaret değil — içinde insan hikâyeleri, korkular, umutlar ve cesaret var.

Yeniçeri Ocağı: Bir Zamanların Gururu, Sonra Bir Devlet Sorunu

Yeniçeri Ocağı, Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren ordunun bel kemiğiydi. 14. yüzyılda kurulan bu ocak, aslında devşirme sistemiyle toplanan gençlerin asker olarak yetiştirildiği bir yapıydı. İlk dönemlerde inanılmaz disiplinli, sadık ve profesyonel bir asker gücü oluşturan Yeniçeriler, Osmanlı’nın yükselme döneminde imparatorluğun sınırlarını genişleten en önemli unsurlardan biri oldular.

Ancak zamanla işler değişti. 17. yüzyıldan itibaren Yeniçeriler askerliğin dışına çıkarak ticaret yapmaya, devlet işlerine karışmaya ve hatta saray politikalarında söz sahibi olmaya başladılar. Artık devletin emrinde değil, devletin üstünde bir güç gibi davranıyorlardı. Bu da II. Mahmut’un gözünde kabul edilemez bir durumdu.

Rakamlar Konuşuyor: Verilerle Bir Çürümenin Anatomisi

1800’lü yıllara gelindiğinde Yeniçeri Ocağı yaklaşık 135 bin kişilik bir güce ulaşmıştı. Ancak bu askerlerin büyük bölümü fiilen savaşmıyor, sadece maaş alıyordu. Devletin gelirlerinin önemli bir kısmı bu pasif askerlerin maaşlarına gidiyor, savaş zamanı ise düzenli bir ordu oluşturmak neredeyse imkânsız hale geliyordu.

Veriler, 1820’lerde Osmanlı bütçesinin neredeyse üçte birinin Yeniçerilere ayrıldığını gösteriyor. Üstelik bu askerlerin önemli bir kısmı, devletin modernleşme çabalarına da karşıydı. II. Mahmut’un “Sekban-ı Cedid” ve “Eşkinci Ocağı” gibi modern ordu girişimlerini bile şiddetle bastırmışlardı.

II. Mahmut’un Reform Arayışı: Güçlü Bir Devlet, Güvenli Bir Gelecek

II. Mahmut, dönemin koşullarını çok iyi analiz eden bir hükümdardı. Avrupa’da sanayi devrimiyle birlikte modern ordular, bürokratik sistemler ve eğitimli memurlar ön plana çıkmışken Osmanlı hâlâ feodal bir askeri yapıya sahipti.

Mahmut, bu durumu değiştirmek istiyordu. Ancak bunu yapmak için önce kendi halkına ve ordusuna karşı çıkmak zorundaydı. Yeniçeriler, yalnızca askeri bir güç değil, aynı zamanda büyük bir çıkar grubuydu. Halk arasında da hem korkulan hem saygı duyulan bir topluluktu. Mahmut, modernleşmenin önündeki en büyük engelin bu yapı olduğunu görmüştü.

Yani mesele yalnızca bir askeri reform değil, aynı zamanda bir “zihniyet devrimi”ydi.

Vaka-i Hayriye: Kanlı Bir Yeniden Doğuş

1826 yılına geldiğimizde gerginlik artık doruktaydı. II. Mahmut, “Eşkinci Ocağı” adını verdiği yeni bir modern ordu kuracağını açıkladı. Bu haber Yeniçeriler arasında büyük bir öfkeye yol açtı. 15 Haziran 1826’da isyan patlak verdi. Yeniçeriler kışlalarında toplandı, padişahı tahttan indirmeye niyetlendiler.

Fakat bu kez olaylar eskisi gibi gelişmedi. II. Mahmut, cesur bir karar aldı. Hemen ulema desteğini aldı, “Yeniçeriler isyan etti, devlete baş kaldırdılar” fetvasını çıkarttı. Ardından topçu birlikleriyle Etmeydanı’ndaki Yeniçeri kışlalarını kuşattı. Günler süren çatışmaların sonunda binlerce Yeniçeri öldürüldü, kışlalar yerle bir edildi.

Bu olay tarihe “Vaka-i Hayriye” yani “Hayırlı Olay” olarak geçti. Çünkü devletin köhne yapısı bir gecede yıkılmış, modernleşmenin önü açılmıştı.

Bir Kadın Gözüyle Kaosun Ortasında

Şimdi gelin olaya biraz farklı bir yerden bakalım. Erkeklerin çoğu bu olayı stratejik bir zorunluluk, bir “temizlik hareketi” olarak görürken, kadınlar dönemin duygusal yükünü çok daha derinden hissetti.

Yeniçerilerin büyük bir kısmı İstanbul’un fakir mahallelerinde yaşayan insanların oğullarıydı. Birçoğunun ailesi, kocaları ya da kardeşleri bu ocakta görev yapıyordu. Vaka-i Hayriye sırasında binlerce kadın kocasını ya da oğlunu kaybetti. Bir yanda devletin yeniden doğuşu, diğer yanda kişisel trajediler…

Kadınlar için bu olay sadece bir “reform” değil, hayatın altüst oluşuydu. Devlet güçlenirken, bazı ailelerin dünyası çöktü. Bu yönüyle bakıldığında II. Mahmut’un hamlesi, hem bir kurtuluş hem de bir toplumsal travma yarattı.

Modernleşmenin Bedeli: Yeni Bir Düzenin Doğuşu

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, Osmanlı için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Ardından “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adında modern bir ordu kuruldu. Bu ordu, Avrupa tarzı eğitimle yetiştirilen askerlerden oluşuyordu.

II. Mahmut yalnızca orduyu değil, devletin tamamını yeniden yapılandırdı: Kıyafet reformları, posta teşkilatının kurulması, nüfus sayımları, memur kayıtları… Tüm bunlar, imparatorluğun 19. yüzyılda hayatta kalabilmesi için gerekli adımlardı.

Ancak bu reformların temelinde, kanlı bir temizliğin yarattığı boşluk vardı. Tarih bize bir şeyi tekrar tekrar gösterir: Büyük değişimler, çoğu zaman büyük acıların ardından gelir.

Son Söz: Bir Dönemin Sonu, Bir Milletin Uyanışı

II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kapatması, sadece askeri bir karardan ibaret değildi. Bu olay, Osmanlı’nın kendisiyle yüzleşmesiydi. Eski düzenin yıkılıp modernleşme yolunun açılması, hem bir son hem de bir başlangıçtı.

Bugün bile bu olayı konuşurken, bir yanda stratejik gerekliliği, diğer yanda insan hikâyelerini düşünmeden edemiyoruz. Çünkü tarih, yalnızca “kazananların hikayesi” değildir; aynı zamanda kaybedenlerin sessiz çığlıklarını da içinde taşır.

Tartışma Zamanı!

Peki siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar?

Sizce II. Mahmut başka bir yol izleyebilir miydi?

Bir toplum, kendi içindeki gücü bu kadar radikal bir biçimde temizlemeden modernleşebilir mi?

Ve en önemlisi, bugünün dünyasında benzer dönüşümler hangi bedellerle gerçekleşiyor?

Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum, hadi tartışalım!