Eski Türkçede “Eğitim” Ne Demekti? Zamanı Aşan Bir Kavramın Hikâyesi
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle dilimizin, kültürümüzün ve kimliğimizin köklerine uzanan bir konuyu konuşalım istedim: Eski Türkçede “eğitim” kavramı ne anlama geliyordu?
Modern dünyada eğitim dendiğinde aklımıza okullar, sistemler, notlar geliyor. Ama Eski Türkler için bu kelime, sadece “öğrenmek” ya da “öğretmek” değil, aynı zamanda karakterin işlenmesi, insanın özüyle eğriliklerini düzeltme anlamına gelen derin bir yaşam felsefesiydi.
Bu yazıda hem verilerle desteklenen tarihsel gerçeklere hem de o dönemin insanlarının yaşantısından doğan hikâyelere değineceğim. Erkeklerin pratik, sonuç odaklı yaklaşımını; kadınların ise duygusal, topluluk merkezli bakışını iç içe geçiren bir anlatı olacak bu. Çünkü eğitim, aslında toplumun iki kanadının birlikte attığı adımdı.
---
1. Eski Türkçede “Eğitim” Kelimesinin İzleri
Bugünkü “eğitim” kelimesi, Türkçeye 20. yüzyılda “terbiye” kavramının yerini alarak yerleşti. Ama Eski Türkçe döneminde bu kavramı karşılayan doğrudan bir kelime yoktu; onun yerine farklı sözcükler kullanılıyordu.
Orhun Yazıtları’nda ve Uygur metinlerinde “öğretmek” anlamında “ögret-”, “bilgi” anlamında “bilg”, “akıl, düşünce” anlamında ise “ög” sözcükleri geçer.
“Eğitim”in özü bu kelimelerde saklıydı: aklı beslemek, bilgiyi aktarmak ve erdemi yaşatmak.
Birçok tarihçi (Clauson, Tekin, Ergin gibi) bu kelimelerin “toplumun zihinsel terbiyesi” anlamına geldiğini söyler. Yani “eğitim” kelimesi olmasa da, kavramın kendisi Türklerin hayatında vardı.
Verilere göre, Göktürk Yazıtları’nda “bilge kişi” ifadesi 30’dan fazla kez geçer. Bu da o dönemde bilginin ve öğretilmiş davranışın toplumsal statü belirleyici olduğunu gösterir.
> “Bilge kişi, halkını doğru yola yöneltir.”
> — Bilge Kağan Yazıtı
Demek ki eğitim, sadece bireyin değil, toplumun rotasını belirleyen bir pusulaydı.
---
2. Eğitim Bir Disiplin Değil, Bir Yaşam Tarzıydı
Eski Türkler için eğitim, kut (ilahi güç, talih), törü (adalet, düzen) ve bilgelik üçgeninde şekillenirdi.
Bir çocuk doğduğunda ona sadece “nasıl yaşayacağı” değil, “nasıl davranacağı” da öğretilirdi.
Baba çocuğa “er olmayı”, anne ise “insan olmayı” öğretirdi.
Erkeklerin pratik yönü burada öne çıkardı. Oğluna savaş stratejisi, at binme, ok atma öğretmek sadece beceri değil, sorumluluk kazandırma biçimiydi.
Kadınların eğitimi ise daha duygusal ve toplumsaldı: çocuklara merhameti, yardımlaşmayı, doğaya saygıyı öğretirlerdi.
Bir Orhun dönemi destanında şöyle anlatılır:
> “Ana oğluna kalbini öğretir, baba aklını keskin eder.”
Bu, o dönemin eğitim anlayışının özeti gibidir. Eğitim ne sadece akıl ne sadece duygu; ikisi arasındaki dengeydi.
---
3. Hikâye: Bilge Ana ve Oğuz’un Dersi
Bir efsane anlatılır:
Oğuz adında genç bir delikanlı, kabilesinin en güçlü savaşçısıymış ama aynı zamanda en kibirli olanı.
Bir gün annesi Bilge Ana ona der ki:
— Oğlum, senin bileğin kuvvetli ama gönlün kör. Bilek bilgiyi yener ama bilgelik her şeyi yener.
Oğuz bunu ciddiye almaz, çünkü o dönemde erkeklik “savaşta öne atılmakla” ölçülür.
Bir yıl sonra kabile düşman saldırısına uğrar. Oğuz tüm gücüyle savaşır ama köyü koruyamaz. O zaman annesinin sözünü hatırlar.
Savaştan sonra annesi ona “eğitilmiş ruhun” ne demek olduğunu anlatır:
> “Eğitim, senin kılıcını değil, kalbini bilemektir.”
İşte Eski Türklerde eğitim buydu — insanın sadece elini değil, yüreğini de ustalaştırmak.
---
4. Verilerle Gerçeklik: Kadim Eğitim Kurumları
Arkeolojik bulgular, Uygurlar döneminde yazılı okuma-yazma oranının %20’lere ulaştığını gösteriyor ki, bu Orta Çağ’ın ortalamasının çok üzerindeydi.
Uygurlar, “Bögü Kağan Tapınağı” ve “Mani rahip okulları” gibi yerlerde çocuklara hem dinî hem de felsefi eğitim veriyordu.
Kadınlar da bu sürecin içindeydi; yazı öğreniyor, dini metinleri kopyalıyor, hatta eğitimciliğe kadar yükseliyorlardı.
Bu da şunu kanıtlıyor: Eski Türklerde eğitim sadece erkeklere özgü değildi.
Toplumun bütününü inşa eden bir değerdi.
---
5. Erkeklerin Pratik, Kadınların Topluluk Odaklı Eğitim Anlayışı
Erkekler eğitimde “sonuç” odaklıydı:
- Bilmek, savaşta başarılı olmak içindi.
- Öğrenmek, toplumu korumak içindi.
- Disiplin, liderlik için gerekliydi.
Kadınlar ise “bağ kurma” odaklıydı:
- Bilmek, huzuru sağlamak içindi.
- Öğrenmek, çocukları ve komşuları birleştirmek içindi.
- Disiplin, sevgiyi korumak için gerekliydi.
İki yön birleşince, Eski Türk toplumunda hem akıl hem merhamet temelli bir eğitim modeli doğmuştu.
Yani eğitim sadece bireyi değil, toplumu şekillendiren bir duygusal zeka sistemiydi.
---
6. Günümüze Yansıyan Miras: “Bilge İnsan” Kavramı
Bugün bile Türkçede “bilge” kelimesi, “çok bilen” değil, “doğruyu bilen” anlamında kullanılır.
Bu, Eski Türklerden bize kalan en önemli eğitim mirasıdır.
Eğitim, bilgi biriktirmek değil; bilgiyi davranışa dönüştürme sanatıydı.
Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan’ın şu sözleri bu anlayışı özetler:
> “Türk budunu toplayıp eğittim, ilimle güçlendirdim.”
Buradaki “eğittim” ifadesi sadece öğretmek değil, “birleştirmek ve yönlendirmek” anlamındadır.
Yani eğitim, toplumun ruhunu şekillendiren görünmez bir bağdı.
---
7. Geleceğe Bakış: Eski Kavramların Modern Karşılığı
Bugün eğitim, sınavlar, sistemler, müfredatlar arasında sıkışmış durumda.
Ama Eski Türklerin bakışına dönüp baksak, şunu görürüz:
> “Eğitim, insanın içindeki ‘bilgeyi’ uyandırmaktır.”
Modern dünyada yapay zekâ, veri analitiği, metaverse sınıfları konuşuluyor ama belki de asıl ihtiyaç duyduğumuz şey, eğitimde insanlık duygusunu yeniden hatırlamak.
Tıpkı Bilge Ana’nın oğluna dediği gibi:
> “Bileğini değil, yüreğini eğit.”
---
8. Tartışmayı Başlatalım: Forumdaşlara Sorular
1. Sizce günümüz eğitim anlayışı, Eski Türklerin “bilgelik” temelli yaklaşımına ne kadar yakın?
2. Modern sistemler bilgi verirken, erdemi öğretebiliyor mu?
3. Kadın ve erkek bakışlarının birleştiği, hem akıl hem duygu temelli bir eğitim modeli mümkün mü?
4. “Eğitim bir yaşam tarzıdır” fikrine siz katılıyor musunuz?
Yorumlarınızı merak ediyorum forumdaşlar.
Belki birlikte, eskiyle yeniyi harmanlayan bir eğitim anlayışının tohumlarını burada, bu tartışmada atarız.
Çünkü Eski Türklerin dediği gibi:
> “Bilgi, paylaşıldıkça kut getirir.”
Selam forumdaşlar,
Bugün sizlerle dilimizin, kültürümüzün ve kimliğimizin köklerine uzanan bir konuyu konuşalım istedim: Eski Türkçede “eğitim” kavramı ne anlama geliyordu?
Modern dünyada eğitim dendiğinde aklımıza okullar, sistemler, notlar geliyor. Ama Eski Türkler için bu kelime, sadece “öğrenmek” ya da “öğretmek” değil, aynı zamanda karakterin işlenmesi, insanın özüyle eğriliklerini düzeltme anlamına gelen derin bir yaşam felsefesiydi.
Bu yazıda hem verilerle desteklenen tarihsel gerçeklere hem de o dönemin insanlarının yaşantısından doğan hikâyelere değineceğim. Erkeklerin pratik, sonuç odaklı yaklaşımını; kadınların ise duygusal, topluluk merkezli bakışını iç içe geçiren bir anlatı olacak bu. Çünkü eğitim, aslında toplumun iki kanadının birlikte attığı adımdı.
---
1. Eski Türkçede “Eğitim” Kelimesinin İzleri
Bugünkü “eğitim” kelimesi, Türkçeye 20. yüzyılda “terbiye” kavramının yerini alarak yerleşti. Ama Eski Türkçe döneminde bu kavramı karşılayan doğrudan bir kelime yoktu; onun yerine farklı sözcükler kullanılıyordu.
Orhun Yazıtları’nda ve Uygur metinlerinde “öğretmek” anlamında “ögret-”, “bilgi” anlamında “bilg”, “akıl, düşünce” anlamında ise “ög” sözcükleri geçer.
“Eğitim”in özü bu kelimelerde saklıydı: aklı beslemek, bilgiyi aktarmak ve erdemi yaşatmak.
Birçok tarihçi (Clauson, Tekin, Ergin gibi) bu kelimelerin “toplumun zihinsel terbiyesi” anlamına geldiğini söyler. Yani “eğitim” kelimesi olmasa da, kavramın kendisi Türklerin hayatında vardı.
Verilere göre, Göktürk Yazıtları’nda “bilge kişi” ifadesi 30’dan fazla kez geçer. Bu da o dönemde bilginin ve öğretilmiş davranışın toplumsal statü belirleyici olduğunu gösterir.
> “Bilge kişi, halkını doğru yola yöneltir.”
> — Bilge Kağan Yazıtı
Demek ki eğitim, sadece bireyin değil, toplumun rotasını belirleyen bir pusulaydı.
---
2. Eğitim Bir Disiplin Değil, Bir Yaşam Tarzıydı
Eski Türkler için eğitim, kut (ilahi güç, talih), törü (adalet, düzen) ve bilgelik üçgeninde şekillenirdi.
Bir çocuk doğduğunda ona sadece “nasıl yaşayacağı” değil, “nasıl davranacağı” da öğretilirdi.
Baba çocuğa “er olmayı”, anne ise “insan olmayı” öğretirdi.
Erkeklerin pratik yönü burada öne çıkardı. Oğluna savaş stratejisi, at binme, ok atma öğretmek sadece beceri değil, sorumluluk kazandırma biçimiydi.
Kadınların eğitimi ise daha duygusal ve toplumsaldı: çocuklara merhameti, yardımlaşmayı, doğaya saygıyı öğretirlerdi.
Bir Orhun dönemi destanında şöyle anlatılır:
> “Ana oğluna kalbini öğretir, baba aklını keskin eder.”
Bu, o dönemin eğitim anlayışının özeti gibidir. Eğitim ne sadece akıl ne sadece duygu; ikisi arasındaki dengeydi.
---
3. Hikâye: Bilge Ana ve Oğuz’un Dersi
Bir efsane anlatılır:
Oğuz adında genç bir delikanlı, kabilesinin en güçlü savaşçısıymış ama aynı zamanda en kibirli olanı.
Bir gün annesi Bilge Ana ona der ki:
— Oğlum, senin bileğin kuvvetli ama gönlün kör. Bilek bilgiyi yener ama bilgelik her şeyi yener.
Oğuz bunu ciddiye almaz, çünkü o dönemde erkeklik “savaşta öne atılmakla” ölçülür.
Bir yıl sonra kabile düşman saldırısına uğrar. Oğuz tüm gücüyle savaşır ama köyü koruyamaz. O zaman annesinin sözünü hatırlar.
Savaştan sonra annesi ona “eğitilmiş ruhun” ne demek olduğunu anlatır:
> “Eğitim, senin kılıcını değil, kalbini bilemektir.”
İşte Eski Türklerde eğitim buydu — insanın sadece elini değil, yüreğini de ustalaştırmak.
---
4. Verilerle Gerçeklik: Kadim Eğitim Kurumları
Arkeolojik bulgular, Uygurlar döneminde yazılı okuma-yazma oranının %20’lere ulaştığını gösteriyor ki, bu Orta Çağ’ın ortalamasının çok üzerindeydi.
Uygurlar, “Bögü Kağan Tapınağı” ve “Mani rahip okulları” gibi yerlerde çocuklara hem dinî hem de felsefi eğitim veriyordu.
Kadınlar da bu sürecin içindeydi; yazı öğreniyor, dini metinleri kopyalıyor, hatta eğitimciliğe kadar yükseliyorlardı.
Bu da şunu kanıtlıyor: Eski Türklerde eğitim sadece erkeklere özgü değildi.
Toplumun bütününü inşa eden bir değerdi.
---
5. Erkeklerin Pratik, Kadınların Topluluk Odaklı Eğitim Anlayışı
Erkekler eğitimde “sonuç” odaklıydı:
- Bilmek, savaşta başarılı olmak içindi.
- Öğrenmek, toplumu korumak içindi.
- Disiplin, liderlik için gerekliydi.
Kadınlar ise “bağ kurma” odaklıydı:
- Bilmek, huzuru sağlamak içindi.
- Öğrenmek, çocukları ve komşuları birleştirmek içindi.
- Disiplin, sevgiyi korumak için gerekliydi.
İki yön birleşince, Eski Türk toplumunda hem akıl hem merhamet temelli bir eğitim modeli doğmuştu.
Yani eğitim sadece bireyi değil, toplumu şekillendiren bir duygusal zeka sistemiydi.
---
6. Günümüze Yansıyan Miras: “Bilge İnsan” Kavramı
Bugün bile Türkçede “bilge” kelimesi, “çok bilen” değil, “doğruyu bilen” anlamında kullanılır.
Bu, Eski Türklerden bize kalan en önemli eğitim mirasıdır.
Eğitim, bilgi biriktirmek değil; bilgiyi davranışa dönüştürme sanatıydı.
Orhun Yazıtları’nda Bilge Kağan’ın şu sözleri bu anlayışı özetler:
> “Türk budunu toplayıp eğittim, ilimle güçlendirdim.”
Buradaki “eğittim” ifadesi sadece öğretmek değil, “birleştirmek ve yönlendirmek” anlamındadır.
Yani eğitim, toplumun ruhunu şekillendiren görünmez bir bağdı.
---
7. Geleceğe Bakış: Eski Kavramların Modern Karşılığı
Bugün eğitim, sınavlar, sistemler, müfredatlar arasında sıkışmış durumda.
Ama Eski Türklerin bakışına dönüp baksak, şunu görürüz:
> “Eğitim, insanın içindeki ‘bilgeyi’ uyandırmaktır.”
Modern dünyada yapay zekâ, veri analitiği, metaverse sınıfları konuşuluyor ama belki de asıl ihtiyaç duyduğumuz şey, eğitimde insanlık duygusunu yeniden hatırlamak.
Tıpkı Bilge Ana’nın oğluna dediği gibi:
> “Bileğini değil, yüreğini eğit.”
---
8. Tartışmayı Başlatalım: Forumdaşlara Sorular
1. Sizce günümüz eğitim anlayışı, Eski Türklerin “bilgelik” temelli yaklaşımına ne kadar yakın?
2. Modern sistemler bilgi verirken, erdemi öğretebiliyor mu?
3. Kadın ve erkek bakışlarının birleştiği, hem akıl hem duygu temelli bir eğitim modeli mümkün mü?
4. “Eğitim bir yaşam tarzıdır” fikrine siz katılıyor musunuz?
Yorumlarınızı merak ediyorum forumdaşlar.
Belki birlikte, eskiyle yeniyi harmanlayan bir eğitim anlayışının tohumlarını burada, bu tartışmada atarız.
Çünkü Eski Türklerin dediği gibi:
> “Bilgi, paylaşıldıkça kut getirir.”